6 Mayıs 2010 Perşembe

YOKSA REFAH GRİBİNE Mİ YAKALANDINIZ???




İnsanlığı tehdit eden yeni grip dalgası: Refah gribi/affluenza 
Kredi kartı borcunuz hiç bitmiyorsa, buna rağmen evinizde hâlâ bir sürü eksiğiniz varsa, gardırobunuzda giyecek bir şey bulamıyorsanız, moraliniz bozulduğunda veya arkadaşlarınızla görüşeceğiniz zamanlarda alışveriş merkezine gidiyorsanız, dostlarınızla en çok yeni çıkan araba modellerini konuşuyorsanız dünyada hızla yayılan bir grip salgınına kapılmışsınız demektir: Affluenza. Yani refah gribi! 
Birkaç ay öncesine kadar domuz gribi olmak korkusuyla kapı kollarını tedirgin tutuyor, sık sık elimizi yıkıyor, insanlarla kerhen tokalaşıyorduk. Bahar geldi de bu korkumuz son buldu. Rahatlamayın lütfen, sizi daha tehlikeli başka bir grip salgınından haberdar edeceğiz. İngilizce adı affluenza. Türkçeye "zenginlik veya refah gribi" olarak çevirebiliriz. Kredi kartı, moda, yeni nesil otomobiller, yeni sezonluk kıyafetler, güzel ev eşyaları, alışveriş merkezleri, televizyon, gazete ve reklamlar gibi çok fazla yayılma kanalı var. En önemli ve etkili bulaşma yolu eş-dost. Buna "çevre veya mahalle baskısı ile yayılıyor" da denebilir. 
Affluenza, psikolojik bir hastalık. Aslında bir yaşam biçimi hastalığı. Modern zaman bireylerinin kaçınılmaz olarak yakalandığı ekonomik sistemin getirdiği bir salgın. Türkiye’de henüz varlığından neredeyse kimse haberdar değil ama Amerika’da PBS televizyon kanalı affluenza ile ilgili bir program yapıyor. İlk olarak 1997 yılında belgeselini yayınlamışlardı. Şimdi bu konuda yazılmış çok sayıda kitap var. Psikologlar, tedavi yöntemleri üzerine çalışmalar yapıyor. Çünkü başka sebeplerle (depresyon, mutsuzluk, panikatak ve hatta boşanma) gelen insanların aslında affluenza olduğu tespit ediliyormuş. Yurtdışındaki bu çalışmaları yakından takip eden psikolog Mehmet Dinç, affluenzanın ülkemizde de yaygın olduğunu söylüyor. 
Ekonomik krizin de sebebi 
Uzmanlar, yaşadığımız son büyük global ekonomik krizin müsebbibi olarak affluenza hastalığını/yaşam tarzını gösteriyor. Çünkü insanlar kazandıklarından çok harcıyor, elindekinden daha çok ve büyük şeyler istiyor. İşletme ve strateji eğitmeni Bora Özkent şöyle konuşuyor: "Daha fazla istenen şey hep tüketimle ilgili olunca işler sarpa sarıyor. Bir yandan ekonomi sürekli olarak bir borçlanma sarmalının içine çekilip adeta boğuluyor, bir yandan da bunca kirlenmeyi ve kaynak tüketimini kaldırmayan dünyamız nefessiz kalıyor. Daha büyük evler, daha güçlü otomobiller, daha çok yiyecek ve daha çok giyecek tüketimi..." İnsanlar aslında ekonomik büyümeye duydukları bağımlılıktan dolayı daha fazlanın peşinde. Daha fazlasını elde etmek için daha çok çalışıyor ve tüketiyor. Bu cümleler size de yakın zamanda yayınlanan bir reklamı hatırlattı mı? "Alın verin, ekonomiye can verin." 
Sosyal baskı, statü endişesi ve arkadaşla, komşu ile rekabet sonucu affluenza önlenemez bir hızla yayılıyor. Genç, kadın, çocuk, erkek herkes başarıyı sahip olduklarıyla ölçüyor. Çevreye ayak uydurma gayreti sonucu materyalist ve borçlu bireyler olunuyor. Tüketim kültürü uzmanı Prof. Dr. Yavuz Odabaşı, bu durumu "Daha fazlaya sahip oldukça daha az tatmin oluyoruz." diye değerlendiriyor. Odabaşı’na göre affluenza, dikkatle izlenmesi gereken bir toplumsal düşünce biçimi. "Önüne geçmek için daha fazlaya sahip olmak yerine daha fazla olabilmek düşüncesi teşvik edilebilir." diyor. 
Psikolog Dinç ise odası şimdiden Toys R Us'ın deposuna dönen çocuklara dikkat çekiyor ve "Bugünün çocukları gerçekten eşyaların içinde yüzüyorlar. Milyon dolarlık pazarlama kampanyalarının hedef kitlesi olarak çocuklar her açıdan aynı mesajın bombardımanı altındalar: "Daha çok al, daha çok harca, daha çok şeye sahip ol". Çocuklar materyalizmden etkileniyor. Marka giyiniyorlar, gelecekle ilgili hayalleri hangi güzel arabaları sürecekleri ve büyük evde yaşayacakları yönünde." ifadelerini kullanıyor. Dinç, bunları söyleyerek affluenza salgınına sadece yetişkinlerin değil, çocukların da kapıldığını vurguluyor. 
Bu hastalığa yakalandığınızı nasıl anlarsınız?
Kendinize aşağıdaki soruları sorarak affluenza ile aramızdaki mesafe hakkında fikir sahibi olabilirsiniz. 
Herhangi bir şeyi yapmak için motivasyonunuz para mı? 
Kıyafetlerimiz ve saç stiliniz sevdiğiniz için mi öyleler, yoksa öyle olması gerektiğine inandığınız için mi öyleler? 
Koltuk takımınızı ya da yatak odanızı artık ihtiyacınızı karşılamayacak kadar eskidiği için mi değiştiriyorsunuz, yoksa yenisi çıktığı için mi? 
Büyük bir mutlulukla ve borçlanarak satın aldığınız plazma TVnizi yeni çıkan LCD televizyon sebebiyle küçümsüyor musunuz? 
Refah gribi olduğunuzu fark ettiyseniz ne yapacaksınız? 
Psikolog Mehmet Dinç, affluenzanın tedavisinde ilk adımın hastalığın farkına varmak olduğunu söylüyor. Probleminin farkında olan insan ancak çözümü için yol alabilir çünkü. İkinci önemli adım, ihtiyacı azaltmak. Suni ihtiyaçla gerçek ihtiyacı ayırt etmek. Böyle yaparsa modern zaman bireyleri, ihtiyacı olmayan şeyler için kendisini paralamayacak. Dolayısıyla daha anlamlı şeyler yapmak için vakti olacak. Ailevi ve sosyal ilişkilere zaman ayıracak. Parayla satın alınamayacak beceriler kazanmak, bir hobi geliştirmek, bir yardım kuruluşunda gönüllü olmak... Önemli olan nokta, varlığı bir şeylere sahip olarak değil bir şeyler yaparak, katarak, düzelterek anlamlandırmak. Üçüncü ve en önemli adım çevresel etkenleri kontrol altına almak. Çünkü bu hastalık daha çok çevre/mahalle baskısıyla yayılıyor. Daha çok almasına, daha çok ihtiyaç duymasına sebep olan arkadaş, eş ve çocuk faktörü kontrol altına alınmalı. Eğer çevrenizdeki insanlar hep yeni bir arabadan, yeni bir kıyafetten, eşyadan bahsediyorsa ya oradan uzaklaşın ya da konuyu değiştirin. Kendinize alternatif bir çevre oluşturun.