9 Aralık 2009 Çarşamba

KARA KUTUNUN MARİFETİ



Ülkemizde işlenen vahşice cinayetlerde parmağı olduğu ortaya çıkan kara kutu ile ilgili , ilginç bir tespit...Bu cinayetlere sebep otizmdir.Peki , otizmle kara kutunun(TELEVİZYON)alakası nedir? Bakın bu konuda ,pedagog Adem Güneş ne diyor?



Otizm şaka değil bir korkunç gerçektir

 

Vicdansız insanın pedagojideki bir karşılığı da "otistik" kişi demektir. Otistik kişi duygusuzdur, vicdani mekanizması normal insanlar gibi çalışmamaktadır. Otistik bir çocuk, karşısındaki ile düzgün iletişim kuramaz, göz teması kuramaz, ilişkileri hep yüzeyseldir, duygularının derinliklerine inemez...

Geçen yüzyıla kadar otizm doğuştan olan bir rahatsızlık olarak algılanıyordu. Ancak, otizm hakkında yapılan araştırmalar gösterdi ki, otizm sadece doğuştan değil sonradan da oluşabilen bir davranış bozukluğu idi. Televizyon ile çok baş başa kalana çocuklar üzerinde yapılan araştırmalar gösterdi ki, televizyon çocukların otistik özellik taşımasını tetikliyordu. 

Zira yoğun bir şekilde televizyon izleyen çocuk, önce iletişim becerilerini kaybeder. Çocuk, televizyon seyrederken, ekranından gönderilen sinyalleri alır ama kendisi televizyon ile konuşamayacağı için, iletişimin en önemli unsuru olan aktif konuşma ve duygu ve hislerini ifade etme kabiliyetini yavaş yavaş kaybeder. Daha açık bir ifade, televizyon ekranına mahkum edilen çocuklar, "normal insan" olma özelliklerini adım adım terk ederler.

Televizyonun bu negatif tesirini daha da artırıcı olarak; çocukların aileler tarafından ilgisiz bırakılması, aile içinde hak ettikleri statüyü alamamaları, sosyal hayattan kopuk bir yaşantı içinde bulunuyor oluşları "ruhsuz insan" yetişmeyi tetikleyen diğer etkenler olarak ele alınabilir. 

Sırf bu yüzden ve bu tehlikeden dolayı, otizm gerçeği Batılı ülkelerin gündemine son yıllarda daha net bir şekilde girmiş durumda. Otizm ile mücadele konusunda batılı ülkeler ciddi bütçeler ayırmaya başlamışlardır. Örneğin Hollanda'da 2008 yılı bütçesinden otizm ile mücadele için 1,5 milyar avro para ayrılmıştır. 

Ülkemizde durum nasıl?

Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre 72 milyon dolayındaki ülkemiz nüfusunun, 26 milyonluk bölümü 0-19 yaş arasındaki çocuklardan oluşmakta ve bu çocukların televizyon izleme alışkanlığı ise günlük 3 saat civarındadır. Bir başka ifade ile, günlük hayatının 10 saatini uyku ile, 6 saatini okulda ve 3 saati eğitim dışı uğraşlarda geçiren çocuğun geri kalan 5 saatten 3 saati de televizyon karşısında geçmektedir. Çocukların televizyon karşısında iletişim yeteneklerini kaybetmelerinin ötesinde bir de ülkemizde çocukların ruh ve zihin sağlıklarını riske atan duygusal, psikolojik ve fiziksel şiddetle dolu görüntülerle baş başa kalarak yetişiyor olması, tehlike çanlarının korkunç bir sesle çalıyor olduğu anlamını taşımaktadır.

Batılı ülkelerin otistik çocuk sendromu ile mücadele için sarf ettiği çaba ülkemiz yetkililerinin de dikkatini çekmeli, sosyal pedagoglar bu sahada saha çalışmaları yaparak konuyu gündeme getirmelidir. Böylesi bir sorun kendi çocuğumuzda yok diye konuyu önemsenmezlikten gelinmemeli, sosyal hayat içinde böylesi çocukların saçacağı tehlikenin herkesi bir gün yakından ilgilendirebileceği mutlaka bilinmelidir.