
7 Aralık 2008 Pazar
6 Aralık 2008 Cumartesi
HAZRET-İ MEVLANA'NIN ANISINA
TÜRBEMİZİ YÜKSEK YAPSINLAR:Birgün Mevlana Hazretleri buyurdular ki"Bizim müridlerimiz türbemizi,uzak mesafelerden görülmesi için yüksek yapsınlar.Kim türbemizi uzaktan görür,bize inanıp güvenirseYüce Allah onu rahmete erişenler arasına katar.Tam bir aşkla,riyasız bir doğrulukla ve kesin bir güvenle türbemizi ziyaret edip namaz kılan kimsenin ise Allah her ihtiyacını giderir,muradına erdirir,dini ve dünyeviisteklerini yerine getirir."
BU ŞEHİR KIYAMETE KADAR KORUNACAKTIR:Moğol komutanı Baycu,büyük bir orduylaKonya'yı kuşattığında halk Hz.Mevlana'ya sığınıp ondan yardım ve dua dileyince şöyle demiştir:"Hiç korkmayın,Yüce Allah sizi, Şeyh Salahaddin Hazretleri'ne bağışladı.Bu şehir,kıyamete kadar Moğolların kılıcından korunacaktır.Konya'ya kasteden,bizim darbemizden kurtulamaz.Bahaeddin Veled Hazretleri'nin mübarek vücudu bu şehirde medfun bulundukça,Allah'ın izniyle bu belde bütün afetlerden korunmuş bir halde kalacak;bu şehrin dünyada büyük bir şöhreti olacak,bizim yerimize geçecek olanlar da orada esenlik ve güvenlik içinde olacaklardır.
SENDE BUNDAN ANLAMAZSIN:Bir gün Mevlana,medresenin bahçesindeki havuzun başında oturmuş kitap okuyordu.O esnada Şems-i Tebrizi yanına gelip ona ne okuduğunu sordu.Mevlana"Sen anlamazsın"dedi.Bunun üzerine Şems-i Tebrizi kitapları havuza attı.Mevlana şaşırmış ve "Babamın kıymetli kitaplarına yazık oldu"diyerek üzüntüsünü bildirmişti.Mevlana'nın üzüldüğünü gören Şems-i Tebrizi,elini uzatıp teker teker kitapları suyun içinden alarak Mevlana'ya verdi.Hayretler içersinde ,kitapların hiçbirisinin ıslanmamış olduğunu gören Mevlana"Bu nasıl bir iştir?"diye soruncada Şems-i Tebrizi"Bu bir sırdır,sen de bundan anlamazsın"dedi.
ALÇAK GÖNÜLLÜLÜKTE PAPAZI GEÇTİK:Bir gün Mevlana ile görüşmeye gelen birkaç papaz yolda kendisine rastlar ve saygıyla başlarını eğerek selam verirler.Mevlana,onların bu davranışlarına aynı şekilde karşılık verir.Papazlar saygı için eğdikleri başlarını kaldırdıklarında Mevlana'nın hala saygıyla eğilmiş halde bulunduğunu görürler ve bu hal birkaç kez tekrar eder.Mevlana,medreseye döndüğünde Sultan Veled'e der ki"Allah'a şükür,bugün tevazuyu papazlara bırakmadık."
5 Aralık 2008 Cuma
HAZRET-İ MEVLANA'NIN ANISINA

Öğrencilerinden biri Mevlana'ya sormuş;
"Efendim, bu 4 kapı meselesini ben pek anlayamıyorum.
Bana anlayabileceğim bir lisanla anlatır mısınız?"
"Şimdi bak, karşı medresede dersini çalışan dört kişi var ve
hepsi rahlelerine eğilmiş.
Sen git bunların hepsinin ensesine bir şamar at, sonra gel sana anlatayım."
****
Öğrenci gitmiş, birincinin ensesine bir tokat akşetmiş.
Tokadı yiyen derhal ayağa kalkıp arkasını dönmüş ve daha kuvvetli bir
tokatla Mevlana'nın öğrencisini yere yıkmış. Öğrenci dayağı yemiş, geri dönecek ama
hocasına itaat var.
Yaradana güvenip ikinciye de bir tokat akşetmiş. O da derhal ayağa
kalkıp elini kaldırmış.
Tam tokadı vuracakken vazgeçip yerine oturmuş.
Öğrenci devam etmiş, üçüncüye de bir tokat atmış.
Üçüncü şöyle bir kafasını çevirip baktıktan sonra çalışmasına devam etmiş.
Dördüncü, tokadı yemesine rağmen hiç oralı bile olmadan çalışmasına
devam etmiş.
Öğrenci Mevlana'ya dönmüş, olanları anlatmış.
Mevlana; "İşte sana istediğin örnekler....
- Birinci, şeriat kapısını geçememiş biri idi.
Şeriatta kısasa kısas olduğu için, tokadı yiyince kalktı, aynısını
sana iade etti.
- İkinci, tarikat kapısındadır. Tokadı yiyince o da kalktı, tam
tokadı iade edecekti ki, tarikat öğretisinde verdiği söz aklına geldi.
"Sana kötülük yapana bile iyilik yap".
Onun için döndü, oturdu.
- Üçüncü, marifet kapısına kadar gelmiştir.
İyinin ve kötünün tek Yaradandan geldiğini bilir, inanır.
Yaradan bu kötülüğe hangi iblisi alet etti diye merakından şöyle bir dönüp baktı.
- Dördüncü, hakikat kapısını da geçmiştir.
İyinin ve kötünün tek sahibi olduğunu ve aynı olduğunu bilir.
Onun için dönüp bakmadı bile...
4 Aralık 2008 Perşembe
HAZRET-İ MEVLANA'NIN ANISINA

Huysuz adamın biri bir gün,herkesin gelip geçtiği yol üzerine dikenli çalılar diker. Yoldan geçenler her ne kadar “Bunları buradan sök at” dese de o bunların hiçbirine kulak asmaz. Yine kendi bildiğini okur. O dikenli çalılar büyür, yoldan geçen halkın ayağına takılır, onlara eziyet eder. O yoldan geçenler perişan olur.
Bu durum valiye kadar intikal edince,vali onu yanına çağırır. Dikenleri sökmesi için emreder. O da sökerim diye söz verir; ama bugün,yarın diye ertelemeye devam eder. Ne sökmem der, ne de sökmeye teşebbüs eder. Bir gün vali onu yanına çağırır; “Verdiği sözde durmayan adam, emrimi uygula!” diye sıkı sıkı tembihler. Ağır ikazlarda bulunur. Çalıları diken huysuz adam da şöyle der: “Önümde hayli günler var. Merak etme,nasıl olsa günün birinde sökerim.” Vali ise çabuk olmasını söyler ve onu uyarmaya devam eder. Ama adam sözden anlamaz. Dikenler de kök salıp büyümeye devam eder. Mevlânâ, hikayenin bu kısmında bir işi yarına ertelerken zamanın su gibi akıp gittiğini söylüyor ve; “Her gün sen yarın bu işi görürüm diyorsun ama günler geçip gittikçe o dikenler daha da kuvvetleniyor. Onu sökecek olan da ihtiyarlıyor, kuvvetten düşüyor. Sen de her bir kötü huyunu bir diken bil. O dikenler kaç keredir senin ayaklarına battı. Kaç kere oldu seni kötü huyun yaraladı. Sen kendi tabiatından hastalandın da, duygusuzluğun yüzünden habersizsin. Çirkin huyunun da başkalarını rahatsız ettiğini bilmiyorsun. Sen şu dikeni gül fidanı haline getir. Gül fidanı ile onu aşıla. Böylece sendeki dikenler gül fidanı haline gelsin. Eğer sen de şerri gidermek istiyorsan, ateşin gönlüne hakkın rahmet suyunu dök.”
Mevlânâ, burada nefsinin kötü arzularına düşmeyi dert edinmeye dikkat çekiyor ve diyor ki:
“Nefsinin ateşi söndürdükten sonra, gönül bahçesine ne dikersen biter. Laleler, ak güller, güzel kokulu çiçekler yetişir. Sözün kısası; işini yarına bırakma. Çabuk tövbe et de istiğfarı yarına bırakma. Yıl geçti ekin vakti geldiğinde sende yüz karalığından başka bir şey kalmaz.
Beden ağacının köküne kurt düştü.
Onu söküp ateşe atmak, kulluk yaparak iyi işlerle onu öldürmek gerek. ”
2 Aralık 2008 Salı
HAZRET-İ MEVLANA'NIN ANISINA


Hz. Mevlana'nın Hayatı |
Mevlâna 30 Eylül 1207 yılında bugün Afganistan sınırları içerisinde yer alan Horasan Ülkesi'nin Belh şehrinde doğmuştur. |